Herkesin, hepimizin
geçmişinden getirdiği travmaları, sendromları, yaşanmışlıkları, birikintileri,
birikimleri, tortuları, korkuları, paranoyaları, iyileri, kötüleri kısacası bir
geçmişi var; bugünkü bizi oluşturan; bugünkü bize sebep ve sonuç olmuş olan…
Bu biriktirdiğimiz yaşanmışlıklarımız,
çoğu zaman bilinçaltımızı kontrol ediyor; davranış ve düşünüşlerimize; hissediş
ve tepkilerimize sebep oluyor. Yani bilinçaltımıza hakim olan ve bilinç
üstümüzde; akıl ve irademizle verdiğimiz kararlardan, hareket ve davranış
biçimlerimize, tepkilerimize, yönelimlerimize, eğilimlerimize bu bilinçaltı
yaşanmışlıklarımız sebep oluyor. İnsanları bunlara göre yargılıyor, yaftalıyor,
önyargılar geliştiriyoruz; durumlara bunlar yüzünden olmadık tepkiler
veriyoruz.
Kimi zaman yaralarımızın
sızılarını, korkularımızı, kırıklıklarımızı; kırgınlıklarımızı hatırlıyor ve
kendimizi koruma kalkanlarımız arkasına saklıyor ya da saldırıya geçiyoruz,
belki de farkında bile olmadan…Kimi zaman kendimizi etrafımıza yüksek duvarlar
örerek içeri saklıyor ve korumaya alıyoruz, kimi zaman da “korkmadığımızı”
göstermek için kükrüyor, saldırıya geçiyor, hatta farkında bile olmadan kendi
büyüttüğümüz bu korkuların sonuncunda; ve “bu korkularla zihnimizin bize
oynadığı oyunlar sonucunda” hak etmeyen insanlara, sevdiklerimize, bizi
sevenlere öfkemizi ve agresyonumuzu gösteriyoruz…Bazen olmayan şeyleri var
ediyor, bazen de küçücük olanı dev gibi görebiliyoruz. Bazen gördüklerimiz
karşısında dehşete düşüp kaçıyoruz, bazen de ne yapacağımızı bilemiyor ve
saçmalıyoruz…
Bizi biz yapan evet
geçmişimizdir. Yaşanmışlıklarımızdır. Ve elbette ki, geri dönülemez,
değiştirilemez, silinemez de! Ancak şunu unutmamak gerekir ki, arkasına bakan
önünü göremez. Geçmişi kendi ağırlığı ve yüküyle geride bırakabilmek ve bugün,
gerekiyorsa kendimizi bir heykeltıraş gibi
kendi ellerimizle yeniden yapabilmek zorundayız; kendimizi yeniden inşaa
etmek; yapılandırabilmek zorundayız; hayatın kurmacalarına, aldatmacalarına,
kandırmacalarına, yıkıcılığına, yoruculuğuna karşı; yorulmamak ve düşmemek
için! Ayakta kalabilmek, pes etmemek, mücadele edebilmek, direnebilmek, durabilmek;
karşı durabilmek, ümidini koruyabilmek ve yaşama sevincini kaybetmemek için…
Geçmişin hayaletlerinin bizi
her gün yeniden korkutmasına izin vermek, onu bir külfet gibi omuzlarımızda her
gün taşımak, her gün yeniden ve yeniden onları yaşayarak yaşamın her “an”ını
yeniden ve yeniden mahvederek kaybettiğimiz “an”lar hayatımızın geri gelmeyecek
eşsiz parçacıklarıdır aslında…
Buna izin vermemenin; hayata
karşı sağlam ve güçlü durabilmenin tek yolu ise “farkındalık”tan geçiyor! Zamanın,
zamanın değerinin ve biricikliğinin, yaşamın geri gelmeyecek her bir “an”ının
eşsizliğinin, hayatımızda bizi seven ve değer veren insanların varlıklarının
anlamının, kalp kırmanın anlamsızlığının, paylaşmanın çoğaltıcılığının, samimiyetin
birleştiriciliğinin… Tüm bunların farkında olmak…
Akıl ve irademizle, geçmiş ve
bilinçaltımızın bize kurduğu tuzaklara karşı farkında olmak ve farkında
kalabilmek!
Enerjimizi, geçmişin omuzlarımızda
gün geçtikçe daha da ağırlaşan ve her an sinsice, beklenmedik anlarda ruhumuza
sızarak benliğimizi ele geçiren; bizi daha da yanıltan, yanlışlara sürükleyen psikolojik
yüklerini taşımaya değil, yeni ve güzel şeyler üretmeye, sevdiklerimizi ve
ilişkilerimizi ve en önemlisi kendimizi yormamaya, incitmemeye yoğunlaştırmalıyız.
(En önemlisi kendimizdir evet, ve bu bencillik de değildir! Kendisi mutlu ve
huzurlu olmayan bir insan hayatındaki ve dünyadaki diğer insanları nasıl mutlu
edebilir ki?)
Kendimizi geçmişin bu tuzaklarına
her düştüğümüz ya da düşeceğimizi hissettiğimiz anda şöyle bir silkeleyip,
yeniden yanlış ve kırıcı tepkiler vermekten ya da enerji ve motivasyonumuzun
düşmesinden, neşemizi kaybetmekten alıkoymaya çalışmalıyız…İşte bu farkında
olmaktır; “ne olmaman, neye düşmemen gerektiği” konusunda farkında olmaktır!
Feylezofların, şairlerin,
üstadların defalarca farklı şekillerde söyledikleri gibi;
“dün bitti ve geri dönüşü yok…yarının
var mı bilemezsin…işte bu yüzden sahip olduğun tek gün “bugün”ün…”
İşte bu yüzden, sahip
olduğumuz bu biricik zamanın kıymetini bilmeliyiz…
Ne incinerek ne de inciterek
tüketmemeliyiz…Ve herşeyden de önemlisi BİR TEK HAYATIMIZ olduğunu her daim
hatırlamalıyız!
Lakırtı kavafı g.ü. …üçekimikibinonikiistanbul…