2 Ekim 2012 Salı

Farkındalık 3


     Herkesin, hepimizin geçmişinden getirdiği travmaları, sendromları, yaşanmışlıkları, birikintileri, birikimleri, tortuları, korkuları, paranoyaları, iyileri, kötüleri kısacası bir geçmişi var; bugünkü bizi oluşturan; bugünkü bize sebep ve sonuç olmuş olan…
     Bu biriktirdiğimiz yaşanmışlıklarımız, çoğu zaman bilinçaltımızı kontrol ediyor; davranış ve düşünüşlerimize; hissediş ve tepkilerimize sebep oluyor. Yani bilinçaltımıza hakim olan ve bilinç üstümüzde; akıl ve irademizle verdiğimiz kararlardan, hareket ve davranış biçimlerimize, tepkilerimize, yönelimlerimize, eğilimlerimize bu bilinçaltı yaşanmışlıklarımız sebep oluyor. İnsanları bunlara göre yargılıyor, yaftalıyor, önyargılar geliştiriyoruz; durumlara bunlar yüzünden olmadık tepkiler veriyoruz.
     Kimi zaman yaralarımızın sızılarını, korkularımızı, kırıklıklarımızı; kırgınlıklarımızı hatırlıyor ve kendimizi koruma kalkanlarımız arkasına saklıyor ya da saldırıya geçiyoruz, belki de farkında bile olmadan…Kimi zaman kendimizi etrafımıza yüksek duvarlar örerek içeri saklıyor ve korumaya alıyoruz, kimi zaman da “korkmadığımızı” göstermek için kükrüyor, saldırıya geçiyor, hatta farkında bile olmadan kendi büyüttüğümüz bu korkuların sonuncunda; ve “bu korkularla zihnimizin bize oynadığı oyunlar sonucunda” hak etmeyen insanlara, sevdiklerimize, bizi sevenlere öfkemizi ve agresyonumuzu gösteriyoruz…Bazen olmayan şeyleri var ediyor, bazen de küçücük olanı dev gibi görebiliyoruz. Bazen gördüklerimiz karşısında dehşete düşüp kaçıyoruz, bazen de ne yapacağımızı bilemiyor ve saçmalıyoruz…

     Bizi biz yapan evet geçmişimizdir. Yaşanmışlıklarımızdır. Ve elbette ki, geri dönülemez, değiştirilemez, silinemez de! Ancak şunu unutmamak gerekir ki, arkasına bakan önünü göremez. Geçmişi kendi ağırlığı ve yüküyle geride bırakabilmek ve bugün, gerekiyorsa kendimizi bir heykeltıraş gibi kendi ellerimizle yeniden yapabilmek zorundayız; kendimizi yeniden inşaa etmek; yapılandırabilmek zorundayız; hayatın kurmacalarına, aldatmacalarına, kandırmacalarına, yıkıcılığına, yoruculuğuna karşı; yorulmamak ve düşmemek için! Ayakta kalabilmek, pes etmemek, mücadele edebilmek, direnebilmek, durabilmek; karşı durabilmek, ümidini koruyabilmek ve yaşama sevincini kaybetmemek için…
     Geçmişin hayaletlerinin bizi her gün yeniden korkutmasına izin vermek, onu bir külfet gibi omuzlarımızda her gün taşımak, her gün yeniden ve yeniden onları yaşayarak yaşamın her “an”ını yeniden ve yeniden mahvederek kaybettiğimiz “an”lar hayatımızın geri gelmeyecek eşsiz parçacıklarıdır aslında…

     Buna izin vermemenin; hayata karşı sağlam ve güçlü durabilmenin tek yolu ise “farkındalık”tan geçiyor! Zamanın, zamanın değerinin ve biricikliğinin, yaşamın geri gelmeyecek her bir “an”ının eşsizliğinin, hayatımızda bizi seven ve değer veren insanların varlıklarının anlamının, kalp kırmanın anlamsızlığının, paylaşmanın çoğaltıcılığının, samimiyetin birleştiriciliğinin… Tüm bunların farkında olmak…
Akıl ve irademizle, geçmiş ve bilinçaltımızın bize kurduğu tuzaklara karşı farkında olmak ve farkında kalabilmek!
     Enerjimizi, geçmişin omuzlarımızda gün geçtikçe daha da ağırlaşan ve her an sinsice, beklenmedik anlarda ruhumuza sızarak benliğimizi ele geçiren; bizi daha da yanıltan, yanlışlara sürükleyen psikolojik yüklerini taşımaya değil, yeni ve güzel şeyler üretmeye, sevdiklerimizi ve ilişkilerimizi ve en önemlisi kendimizi yormamaya, incitmemeye yoğunlaştırmalıyız. (En önemlisi kendimizdir evet, ve bu bencillik de değildir! Kendisi mutlu ve huzurlu olmayan bir insan hayatındaki ve dünyadaki diğer insanları nasıl mutlu edebilir ki?)
Kendimizi geçmişin bu tuzaklarına her düştüğümüz ya da düşeceğimizi hissettiğimiz anda şöyle bir silkeleyip, yeniden yanlış ve kırıcı tepkiler vermekten ya da enerji ve motivasyonumuzun düşmesinden, neşemizi kaybetmekten alıkoymaya çalışmalıyız…İşte bu farkında olmaktır; “ne olmaman, neye düşmemen gerektiği” konusunda farkında olmaktır!

Feylezofların, şairlerin, üstadların defalarca farklı şekillerde söyledikleri gibi;
“dün bitti ve geri dönüşü yok…yarının var mı bilemezsin…işte bu yüzden sahip olduğun tek gün “bugün”ün…”

İşte bu yüzden, sahip olduğumuz bu biricik zamanın kıymetini bilmeliyiz…
Ne incinerek ne de inciterek tüketmemeliyiz…Ve herşeyden de önemlisi BİR TEK HAYATIMIZ olduğunu her daim hatırlamalıyız!

Lakırtı kavafı g.ü.                                                    …üçekimikibinonikiistanbul…